31 Aralık 2014 Çarşamba
2015 Ne Getirsin ne Götürsün
24 Aralık 2014 Çarşamba
İyilik Yapan İyilik Bulsun
22 Aralık 2014 Pazartesi
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku
18 Aralık 2014 Perşembe
Yuva Sarhoşu Deniz
KAPI
Kapıyı yüzüme sımsıkı kapadığında bir daha açılmaz sanmıştım. Dağ gibi büyük, heybetliydi. Bin yıllık bir kilitle kapatmıştın; sağlam,kararlı. Ardından ses bile duyulmuyordu. Bin yıl geçti sonra; tozundan toprağından görülmez olan kapı ağır ağır açıldı yüzüme doğru. Yaşlı gözlerimi kıstım iyice, göremedim. Eskiyen kilit kırılıp düştü sandım önce, emin olamadım. Yoksa sen miydin paslarından düşüren. O heybetli kapı, küçüldü, inceldi, un ufak oldu sanki açıldıkça. Hafif bir gıcırtı eşliğinde açılırken, eskiliğin dumanı gözlerime perde çekti. Kapının ardını hiç göremedim. Kilit mi kırıldı, sen miydin? Hiç...
17 Aralık 2014 Çarşamba
An-lık
Anlık mutluluklar verirsin, kanar insan
ama yokluğun büyük zarar ziyan.
Dozajında tüketilmelisin,
var-ına, yok-una alışmadan.
16 Aralık 2014 Salı
Dayatmanın Her Türlüsüne Karşı
Aradığınız Duyarlı'ya Şu an Ulaşılamıyor
Bazen psikologlara çok imreniyorum. Her çeşit insanı iyi anlayabilirler diye düşünüyorum. Kim bilir belki terzi ve sökük meselesinde olduğu gibi kendi özel hayatlarındaki insanlarla yine de zorluk çekiyorlardır. Ama yine de şanslılar. "İnsan" aslında hem çok karmaşık hem de çok basit. Ama genelde yorucu. Hayatı zorlaştıran sebep çoğu zaman uzak-yakın hayatımızdaki insanlar. Bilerek veya bilmeyerek yoruyorlar beni. Anlayışlı, duyarlı, vicdanlı olmanın bedelini ödetiyorlar mesela. Belki bunu fark etmiyorlar bile. Belki hiç kötü niyetleri de yok ama gerçek bu. Ben küçük yaşlardan beri sırtımda kendimden ağır yükler taşıdım bu yüzden. Benim için hep "o nasıl olsa anlar, nasıl olsa affeder, nasıl olsa arkasını dönmez" dediler. Bu olumlu görünen etiketler zamanla yüke dönüştü. Eskiden hissetmediğim veya ömrümce taşıyabileceğimi zannettiğim bu yükler, yaş ilerledikçe sırtımı ağrıtmaya başladı. Aslında "hayır" demem gerektiğinde diyemedim, uzaklaşmam gerektiğinde uzaklaşamadım, mesafeler koyamadım zamanında. Böylece beni bir kere çözmüş herkes onlara kıyamayacağımı öğrendi ve dediğim gibi ister istemez bu durumu kullanmaya başladılar. Bu durumu kullanmaları maalesef artık beni hayal kırıklığına uğratıyor. Eskiden fark etmesem de artık zoruma gidiyor. Dünyadaki, memleketteki olup bitene hissettiklerim yeterince üzerken, kimseye karşı duyarlı olmak gelmiyor içimden. Veya cidden buna değecek en yakınlarıma en sevdiklerime sadece bu toleransı gösterebileceğimi hissediyorum. Hani her zaman zaafın olan bir avuç insana. Onların dışında kim olursa olsun "önce ben" diye düşünmek istiyorum.Çünkü artık biliyorum ki önce kendimi mutlu edersem, önce kendimi düşünürsem yuvamı mutlu edebilirim. Uygulaması zor olsa da formül basit; mutlu insan maalesef biraz daha umursamaz, biraz daha etrafına takılmamayı öğrenen, "hayır" demeyi bilen ve kendine odaklanan insandır. Bu yüzden üzgünüm ama bundan böyle aynı özeni göremediğim herkese karşı "aradığınız duyarlı'ya ulaşılamıyor".
12 Aralık 2014 Cuma
Müzik Tüm Kötülüklerin Anasıdır
11 Aralık 2014 Perşembe
Kafamda Deli Sorular
İnsan sevmemiz gerekmiyor mu doya doya, bıkmadan. İnsan sevme ihtiyacı bitip tükenecek şey mi ? Hangi ara korkar, çekinir, tahammül edemez hale geldik kendi ırkımızdan? Kalabalık şehirlerde bencilleşip, duyarsızlaşınca mı? Kendi telaşımızdan etrafımızı flu görmeye başlayınca mı? İşte, evde, sosyal çevremizde yetemediğimiz, yetişemediğimiz için mi bu soysuz sabırsızlık, hoşgörüsüzlük, kötülük ? Koşarken kahvaltı yapan, metroya yetiştiği an arkasındakileri düşünmeyen, şemsiyelerle birbiri üzerine kör edercesine yürüyen, yayaların üzerine acımasızca araba süren insanlar kim ? Kendi işini gücünü, ailesini, eşini dostunu bırakıp başkalarıyla uğraşan, hayatını zorlaştıran, güzel olana ayrı kötü, aykırı olana ayrı kötü gözle bakan kim? Birbirine düşman, birbirine fesat bunca insan kim? İçimizden birileri değil mi? Sevdiklerimizden, yakınlarımızdan değil mi? Her gün görmekten bıktığımız, bizi hayattan soğutan bunca "kötü", tanıdığımız hiç kimse mi yani? Sanırım sonunda şehirlerin girişlerine "Dikkat İnsan Var" tabelaları asmak gerekecek.
Siyah Beyaz
10 Aralık 2014 Çarşamba
Not Defteri ( The Notebook )
"Öyle özel biri değilim.Sıradan fikirlere sahip,
sıradan bir adamım ve
sıradan bir yaşam sürdüm.
Bana ithaf edilmiş bir anıt falan yok ortada
ve yakın zamanda ismim de hafızalardan silinecek.
ama yine de mükemmel bir şekilde başardım.
tüm ruhum ve kalbimle bir başkasını sevdim.
ve bu kadarı benim için her zaman yeterliydi."
Akbil'e Veda
8 Aralık 2014 Pazartesi
Kreşe Gitmenin Güzellikleri
Haziran'da henüz 28 aylıkken başladığımız kreş maceramızda hayli yol kat ettik. İlk günlerden beri okula gitmemek için hiç direnmedi kızım, sağolsun beni üzmedi. Tabi ki ilk zamanlar bacaklarıma yapıştığı da oldu, arkamdan ağladığı da oldu. Onu ağlarken geride bırakmak anne için cidden zor. Bahçede beni göremeyeceği yerde bekliyor, ağlaması bitmeden gidemiyordum. Ama hayat bu; bu hayata adapte olması için artık topluma karışma zamanı gelmişti. Hem endişeleri yersiz de çıktı. Bebekliğinden beri insanlarla iletişim konusunda olumlu işaretler veren Deniz, yani benim sosyal böceğim kısa sürede adapte oldu. Yürümek kadar konuşma konusunda da yavaş olan kızım tabi ki ilk aylarda henüz arkadaşları kadar konuşamadığından zorluk yaşadı. Boyu uzun ama konuşması kıt olunca arkadaşları onu anlamadılar. Ama zamanla aldığı ve verdiği sevgi ve sıcaklıkla yuvada mutlu bir çocuk haline geldi. Tabi ben de sayede işine huzurla gitmeye başladım. Çekirdek Yuva çok eski, köklü bir kurum; evimize yakınlığı, yetkililerin ve öğretmenlerin çocuklara olan yaklaşımı, sunulan eğitim programı ve sosyal kazanımları ile bizi tatmin ettiğinden,içimiz rahattı. Aslında henüz 3 yaşını doldurmadığından okula verirken tereddütte kalmıştım. Ama şimdi ondaki farklılıkları ve gelişimini gördükçe doğru karar verdiğimi anlıyorum. Gerçi benim başka şansım da yoktu ama yine de evde bakıcı ile tüm gününü geçirmesindense; yaşıtlarıyla ve öğretmenleriyle sosyalleşebileceği bir ortamda olmasını, topluluk kurallarını öğreneceği, sınırsız faaliyette bulunacağı okulu tercih ederim.Deniz artık gitgide bilinçlenen, etrafıyla iletişimi hızlanan, bizimle ve evin içinde kendini çok daha iyi anlatan bir çocuk.
Üç yaşına hızla ilerlediğimiz bu günlerde nasıl hızla büyüdüğünü ve geliştiğini hayretle fark ediyorum. Bir yanım geriye kalan bebekliğinin tadını çıkarmak derdinde, diğer yanım dünyayı keşfetme hızına hayran kalıyor. Kreşe başlayalı henüz 6 ay oldu ve biliyorum ki Deniz'in üzerinde çok güzel etkisi oldu. Artık kendini daha iyi ifade edebiliyor; kelimeleri, cümleleri, anlatabildikleri çok daha fazla. Yemeğini kendisi yiyor; yemeği bitince peçete istiyor ve kendi temizliğini yapıyor. İsteklerini cümle kurarak söylüyor, rica ediyor, teşekkür ediyor, lütfen diyor. Arkadaşlarıyla oyunlar oynuyor, bir sürü oyunlar-şarkılar-etkinlikler öğreniyor. Müzik ve dans onun en hassas noktası. Sevdiği çizgi filmlerdeki şarkılara çok güzel eşlik ediyor, dansları birebir taklit ediyor,hatta kendi kendince melodiler uyduruyor. Legolarla, boya kalemleriyle ve hamurlarla bir şeyler üretebiliyor. Bebeğine annelik yaparken beni taklit ediyor. Hayal dünyası geliştikçe kendi kendine oyunlar kuruyor ve bizi de içine katıyor. En güzeli de evde öğrendiklerini bizimle paylaşması, anlatmaya çalışması, oyunlarla göstermesi. Bazılarını anlayamasak da ona katılıp iyice heveslendirmeye bayılıyoruz. Bu arada elbette soruları git gide artıyor tabi merakı da :) Cevaplarını almadan asla vazgeçmiyor. İstediği şeyi alana kadar kararlılıkla ve bazen inatla diretiyor. Açıkçası onun pısırık ve köşesine çekilip derdini istediğini içine atan bir çocuk olmasını istemezdim. Bu yüzden bu huyları hoşuma gidiyor. Elbette bizim ona doğru yolu gösterme görevimiz de aynı şekilde önem kazanıyor. Onun bu gelişimini, sosyalliğini, insanlara, doğaya, hayvanlara olan sevgisini seyretmek muazzam. Zaten ebeveyn olmanın en güzel yanı da bu değil midir? Bir çocukla yeniden büyümek sanırım şimdi iyice anlam kazanıyor. Sabahları komşularla olan iletişimi, neşesi, gördüklerine verdiği tepkiler beni de neşelendiriyor. Kızımla yeniden doğdum, yeniden bebek oldum, şimdi de yeniden çocuk olmanın tadını çıkarıyor ve büyük keyif alıyorum. Elbette zor zamanlarımız, huysuzluklar, tartışmalar da oluyor hayatımızda. Büyümenin sancıları da hayli fazla. Karşılıklı öfke krizleri yaşıyoruz. Annesi olarak çaresiz ve yetersiz hissediyorum, yoruluyorum, sabrım tükeniyor. Ama çok iyi biliyorum ki yalnız değilim. Hayatın tüm koşturmacasında, büyük bir şehirde çocuk yetiştirmek zaten zor ve tüm anne babaların yaşadığı bu hisler normal hatta çok sıradan. Bize düşen tek şey yalnız olmadığımızı hatırlamak ve elimizden geleni yapmaya devam etmek. Sanırım bu yazının ana fikri çok belli, yuva çocuklar için gerekli ve olumlu bir kurum. Büyüdüklerini kabul edip, evden çıkarma zamanı geldi.
5 Aralık 2014 Cuma
Çok Mu?
18 Ekim 2014 Cumartesi
Melek Anneanem
Yazmak bu kez içimi acıtıyor. Hem istiyor hem de erteliyordum bu yazıyı. Çünkü onun yokluğunu kabullenmesi tahmin ettiğimden zor. Pamuk anneannem bu dünyayı ve bizleri bırakıp gitti. Sevdiğimiz insanları ölümle kaybetmek acı veriyor. Yaşı kaç olursa olsun, ölüm ne kadar beklenen bir şey olsun fark etmiyor. Anneannem zaten son bir kaç senesini bir bebekten daha bilinçsiz yaşamıştı. Kimseyi bilmeden tanımadan, ne yaptığının farkında olmadan. Hele ki son zamanları onu görmekten kaçındıracak kadar kötüydü durumu. Geçen Ekim ayında veda etmiştim ona. Son kez öpüp koklayarak pamuk ellerini. İnsan çaresizce "hatırlasın beni" istiyor ama hatırlamadan bakıyordu. Yine de gülümsemeye çalışarak. Onu bu şekilde bıraktım zihnimde. Ve sonunda O da gitti. Onun gidişiyle artık kimsenin torunu olmadığımı fark etmek bir yana, anneannem hayatımın en özel insanlarından biri olduğu için belki, bu kez çok zorladı "ölüm" beni. Seneler sonra tüm çocukları ve torunlarıyla ona veda etmek için Bahçe'ye gittik, memleketimize. Onunla anlam kazanan bir kasabada ve her yerde sadece onun yaşanılan anılara veda eder gibi dolandık durduk. Şaşkın şaşkın eski günlerden iz aradık sokaklarda ve insanların yüzlerinde. Çoğumuzun en son çocukken uğradığı kasabada artık tanınmayacak kadar yetişkin olmuştuk. Ama pamuk annenemin yokluğunu bilerek orada olmak farklıydı. Ailecek sayısız güzel günlerin geçtiği, çocukluğu doyasıya yaşadığımız meyve ağaçlarıyla dolu bahçemiz, mangal yaptığımız arka balkonumuz, fesleğen kokularını içimize çektiğimiz ön bahçemizle, kocaman sofralarla dolu evimiz artık yoktu. Seneler önce evi şimdi de o evi sımsıcak yapan anneannemizi yitirdik. Onu ziyarete geldiğimizde bizi heyecanla bekleyişi, giderken usul usul ağlaması, bizim için hazırladığı minicik patlıcan dolmaları aklımda hala çok taze. Bu dünya için çok naif çok özel çok güzel bir insandı. Bir ağa kızı oluşu mütevaziliğine hiç dokunmamıştı. Dünyanın en sevecen, en iyi niyetli, en zararsız insanı diyebilirdiniz onu tanısanız. Kim bilir en fazla kendine dokunmuştur zararı, o da hep bir başkasını üzmemek adına. Yanaklarımızdan öperken bile usul usul ve yumuşaktı her zaman. Kıyamazdı hiç.. Beş çocuğu on bir torunu oldu. Zorluklarla, fedakarlıklarla büyüttü çocuklarını...Torunlarını sevdi doya doya. Yaşlandı, yoruldu, sonsuz uykuya daldı şimdi. Güzel anneannemin sakinliğinin ardındaki zor yaşamını, erken kaybettiği dedeme olan sevgisi, ince espri yeteneği ile ona ait her şeyi kalbimde saklayacağım. Bana hayatımın ilk aylarında sevgiyle bakmış...Belki o zamanları hatırlamıyorum ama çocukluğumda bizde kaldığı aylar hep çok mutlu hissettiğimi çok iyi hatırlıyorum. Okula giderken mutlaka ardımdan camdan baktığını, onu öpmelerimden hiç bıkmadığını, tüm çocukluklarıma ve hatta ergenlik deliliklerime hep uyum sağladığını ve bana gülümsemekten asla vazgeçmediğini çok iyi hatırlıyorum. Benim pamuk anneannem, zor ama mutluluklarla dolu yaşamın sona erdi. Umarım çok daha mutlu çok daha huzurlu olduğun bir yerdesindir. Bu dünyada çok sevildin, meleklerle berabersindir şimdi ve umarım seni tekrar görebilir tekrar sarılabilirim..Benim pamuk anneannem...İyi ki benim anneannemdin..Her şey için minnettarım. En çok da varlığın için.
17 Eylül 2014 Çarşamba
Seni Saklayacağım
15 Ağustos 2014 Cuma
Aklımda
kaçınılmış, konuşulmayacak olan..
Keşke konuşabilsek,
düşünmesek fazlaca,
korkmasak,
ağlasak sesli sesli,
tertemiz olsak
kırıntısı kalmasa öfkelerin.
11 Ağustos 2014 Pazartesi
Deniz'in Sevgi Gösterileri
5 Ağustos 2014 Salı
Sevgili Olmayı Unutmamalı
Sarıkonak'ta Hayatın Dayanılmaz Hafifliği
Yüzmek mi? Aldım başımı gidiyorum
Bu acur da boyum kadar Korkma sana bişi yapmam ( yaptı )
4 Ağustos 2014 Pazartesi
Bir Küçük Emzik Meselesi
1 Ağustos 2014 Cuma
Life and Death
Güzellik
31 Temmuz 2014 Perşembe
Sevgiliye
Peki ya sen tek sevgilim? İnsanlar, yollar, yaşlar, manzaralar ve duygular geride kalıp suret değiştirirken yanımda hiç değişmeyen ve o manzaraya arkamda kalmadan bakabildiğim tek varlıksın. Senin için hissettiklerim öncesinde can yakan veya bayram sevinci yaşatan her duygudan; acılardan veya mutluluklardan apayrı bir yerde. Benim seni anlatmam mümkün mü? Hala ağzım açık bakıyorum sana, bana olan sevgine, ruhumun her hırçınlığında yanımda duruşuna, ellerimi hiç bırakmayışına. Sen benim mutluluğumsun. Sen hayatımdaki herkese ve herşeye inatsın. Bakma sen yazdıklarıma, deliliklerime, hüzünlenmelerime...Hepsini sadece seninle temizliyor, temize çekiyorum.
21 Temmuz 2014 Pazartesi
Para Para Para
11 Temmuz 2014 Cuma
Kızıma Mektup
Güzel gözlerin hep şimdiki kadar pırıl pırıl baksın dünyaya. Aynı merakla, aynı sevecenlikle. Dünyanın, hayatın, insanların hiç bir kötülüğü güzelliklerini kaybetmene yol açmasın sakın. Sen güzelsin, çok güzelsin. Benim için dünyadaki en güzel varlıksın. Yanında, arkanda, kalbinde olduğum sürece umudunu yitirmemen için elimden geleni yapacağım. Yeter ki sen hep sen kal; Serserilik yap, ellerini ceplerine sokup yürü uzun uzun, nereye gidersen git sokaklarını gez, insanlarını keşfet, eski eşyaları ara, bir sürü cümle yaz, daha fazlasın oku, sevdiklerini deli gibi sakla. Geçmişini unutmak zoruna mı gidiyor, gitmesin evlat. Hatalarını da sevinçlerini de aynı kefede, aynı derece sakla, unutma, arkanı dönme. Değmeyecek insanlar için yıpratma kendini ama seviyorsan asla nefrete döndürme duygularını...Asıl nefret duygusuna değmez kimse, hiç bir şey. Nadiren sus, hep konuş, bol bol dinle. Müziği yanından ayırma. Kan bağını kalbin kadar ciddiye alma. Sevgini de üzüntülerini de yüzünde göster, sözlerinle anlat. Parmak uçlarınla dokun, kollarınla sarıl, severken sözcükleri esirgeme ne kendinden ne sevdiklerinden.
Veya...Sen nasıl istersen öyle yap evlat. Biliyorum ki güzelini yapacaksın zaten. Hem ben nasıl olsa seni her zaman, büyük bir güçle, yorgun kalbim dün hayata gelmişcesine taptaze, bıkmadan seveceğim seni.
"Öyle Bakma ÇünküGüzel bahçeli bir ilkokulun penceresinden
dünyaya,
hayret, hasret ve biraz da
bayat bayram şekeri kederiyle bakan,
aklı cambaz, yanağı al,
sesi çilek aroması
bir çocuk oturuyor
gözlerinde..."
Y.E.
8 Temmuz 2014 Salı
Hesaplaşma
Kendinde o gücü, o değeri nasıl bulabiliyorsun da;
benim adına "sevgi" dediğimi kendince sınıflandırıyorsun.
Ne haddine? Onca hakkı nasıl verdin kendine?
Hani nerede sevmenin defteri kitabı?
Yoksa kendince tanımlar da mı yazdın?
Sevginin şekli şeması olmaz demedi mi kimse sana?
Kandırma kendini...
Azı-çoğu, rengi, kokusu olacak,
Şaşılacak şey değil ki bu..
Değişmez, taşınmaz, ellerine sığmaz..
Keşke sen de bilseydin de
avuçlarını doldurabilseydin..
Yazık etmişsin kendine..
N'oldu? Ürkecek bir şey yok,
Deli ben miyim sen mi?
Geç olmadan bir daha düşün!
Hadi oradan.
20 Haziran 2014 Cuma
Kısa
sesinle sarıl bana, gülümseyerek sarıl,
konuşarak, yazarak, susarak sarıl,
nasıl olsa hissederim..
"Seviyorum" demek zor geliyorsa;
hiç gitmeyerek, bitmeyerek söyle,
nasıl olsa duyarım..
13 Haziran 2014 Cuma
Kendime Mektup 2
10 Haziran 2014 Salı
Zaman Siler Demiştin
10 Mayıs 2014 Cumartesi
Anneler Günü'nün Şarkısı
Anneler Günü'nü bile ticaret dönüştüren bir dünya ve kutlamaya utandıran bir memlekette sürdükçe hayatlarımız, yeterince tadını çıkaramayacağız. Annelere alınan saçma hediyeler, göstermelik ilgiler,bitmeyen anlamsız reklamlar hepimizi bunaltmaya devam edecek. Öte yandan çocukları zalim dünya tarafından hesapsız ve aniden ellerinden alınmış anneler, annelerini zamansız kaybetmiş çocuklar varken neyi kutlayabiliriz ki zaten. Kutlamak ne zaman utandırmayacak bizi? Hiç mi?
O yüzden bu hüzünlü şarkı geldi belki aklıma. Çünkü annem'e olan sevgim anne olunca kat kat büyüdü..Çünkü ben Deniz'in annesi sıfatımı sahip olduğum her şeyden çok sevdim. Çünkü kızımla baş başa geçirdiğimiz sessiz anlarda gözlerinin içiyle ve sonrasında dudaklarını kıvırarak bana gülümsemesine hep hayran kaldım. Çünkü bu sonsuz sevgi kendimi de bana daha çok sevdirdi. Ve evet tüm anneler gibi O ömrümün sonuna dek küçük elli kızım kalacak..
Canım annem, Canım kızım, kalbimin iki yanısınız...iyi ki varsınız....





























