Bir Hikaye'den
"Fırtına yeni dindi. O öyle çok konuşmuşum ki, sesimi çıkaracak halim yok. Hani insanlara bıkmadan sarılırsın da ardından kollarını kaldıracak gücün kalmaz ya aynen öyle işte. Bu konuşmaların çoğunluğu kendimle olanlar aslında. Ve sanki senelerdir kendime söylemediklerimi son birkaç ayda söyledim. Bazen fısıldadım, bazen bağıra çağıra haykırdım kendi yüzüme. Cümleler tokat gibi çarptı,incitti. Yürüdüm, koştum, nefesim kesilecek gibi oldu. Tüm bu süreçte kalbinde dinlendim en sevdiklerimin, hasretlerini yara izi gibi bana bırakanları düşündüm hiç durmadan, eksik kaldım, fazla oldum. Ara ara Tanrı ile de konuştum elbet; biraz sığınarak biraz da hesap sorarak. Sonra küstüm kendime. Kendime küs kaldığım o günlerde hırçınlığım beni bile yaraladı. Küfretmeyi, sarhoş olmayı öğrendim hızlıca. İçinden çıkamadığım akvaryumdan kurtuldum. Ama iyi geldiğini itiraf etmeliyim. Meğer ruhumdan önce göz kapaklarıma, ellerime sonra sokaklara ve hızla şehre dökülmesi gerekenler varmış. Damarlarımda mı geziniyorlardı bilmiyorum. Belki doğuştan kırık dökük kalbimin yarım açılmış kapağında, bilmiyorum.Sonuçta bunca seneden sonra yanıma gelmek istemişler, nasıl geri çevirirdim? Ben de kabullenmeyi seçtim elbet. Onları da pamukların arasına sarmalayıp özenle saklayacaktım. Günler geçti. Mevsimler belki de hatırlamıyorum. Neden bilmem, kendimle konuşmalarımdan bıkmış olmalıyım ki, en sevdiklerime de anlattım. Bilsinler beni ben gibi...Zaten göz bebeğimden geçen bütün alt yazıları okuyan onlar değil mi? Sonra onlarla konuşmalarım başladı....Hatta yazdım..Uzun uzun yazdım. Belki kurduğum cümleler en zoruydu ama vazgeçmedim. Saklamadım da ilk kez. Sadece içimi dökmek istedim. Bunca hesaplaşma boşa gitmemeliydi. Şimdi ne mi oldu? Fırtına duruldu. Veya içimde demlenmekte. Sessizce bekliyorum. Ama eskisinden daha az korkarak. Yeniden başlamak için asla geç değildir. Çünkü hayat hep hayat'tır."
10 Nisan 2014 Perşembe
9 Nisan 2014 Çarşamba
Zor Günler
Deniz'in Pazartesi Sendromu
Pazartesi sendromu çocuklarda da en az bizdeki kadar yoğun yaşanıyor.
Çocukluğu hayatın vazgeçilmezlerinden olduğunu Deniz'le giderek fark
eder oldum. Hafta sonun geldiğini ve sona erdiğini fark ediyor ve bunu
davranışlarına net olarak yansıtıyor.
Örneğin:
- Cumartesi sabahları mutlaka erkenden uyanıyor. Amaç "madem beraberiz
gün erkenden başlasın".
- Hafta sonu evdeysek asla uyumak istemiyor, uyutmaya çalışınca çok
büyük tepki veriyor. Sadece bebek arabasında gezerken veya arabada
bir yerden bir yere giderken sızıyor o kadar.
- Cumartesi ve Pazar bize gösterdiği sevgi ve ilgi inanılmaz boyutlara geliyor
ve pazar gecesi yatmamak için elinden geleni yapıyor.
- Pazartesi sabahı mutlaka huysuz ve ağlayarak uyanıyor.Giyinmemek için
uğraşıyor,evde olmadık şeylerle uğraşıp beni çıkmamak için oyalamaya çalışıyor.
Onu giydirip hazırlasam bile kucağımdan inmek istemiyor. Böylece benim
hazırlanmamı da geciktiriyor aklı sıra. Onu zorla giydirmeye çalışınca kızıyor
ve ağlıyor. Onu pusetine oturtmamam için büyük tepkiler veriyor ve sonunda
oturduğunda küsüp surat asıyor. Anneme giderken yol boyu da yüzüme bakmıyor.
Onu bıraktığımda üstünkörü bir "baybay" diyor.Tüm hafta bambaşka davransa bile,
Pazartesi sabahları mutlaka böyle geçiyor.
Tabi bendeki pazartesi sendromu da bu sayede de kat be kat artıyor. Bütün gün
onu düşünüp akşama nasıl gönlünü alacağımı hesaplıyorum. Ama kuzum akşam beni
görünce öyle tatlı "annee" diyor ki, endişeler hep boşa çıkıyor.
Çocukluğu hayatın vazgeçilmezlerinden olduğunu Deniz'le giderek fark
eder oldum. Hafta sonun geldiğini ve sona erdiğini fark ediyor ve bunu
davranışlarına net olarak yansıtıyor.
Örneğin:
- Cumartesi sabahları mutlaka erkenden uyanıyor. Amaç "madem beraberiz
gün erkenden başlasın".
- Hafta sonu evdeysek asla uyumak istemiyor, uyutmaya çalışınca çok
büyük tepki veriyor. Sadece bebek arabasında gezerken veya arabada
bir yerden bir yere giderken sızıyor o kadar.
- Cumartesi ve Pazar bize gösterdiği sevgi ve ilgi inanılmaz boyutlara geliyor
ve pazar gecesi yatmamak için elinden geleni yapıyor.
- Pazartesi sabahı mutlaka huysuz ve ağlayarak uyanıyor.Giyinmemek için
uğraşıyor,evde olmadık şeylerle uğraşıp beni çıkmamak için oyalamaya çalışıyor.
Onu giydirip hazırlasam bile kucağımdan inmek istemiyor. Böylece benim
hazırlanmamı da geciktiriyor aklı sıra. Onu zorla giydirmeye çalışınca kızıyor
ve ağlıyor. Onu pusetine oturtmamam için büyük tepkiler veriyor ve sonunda
oturduğunda küsüp surat asıyor. Anneme giderken yol boyu da yüzüme bakmıyor.
Onu bıraktığımda üstünkörü bir "baybay" diyor.Tüm hafta bambaşka davransa bile,
Pazartesi sabahları mutlaka böyle geçiyor.
Tabi bendeki pazartesi sendromu da bu sayede de kat be kat artıyor. Bütün gün
onu düşünüp akşama nasıl gönlünü alacağımı hesaplıyorum. Ama kuzum akşam beni
görünce öyle tatlı "annee" diyor ki, endişeler hep boşa çıkıyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)