Aniden uyandı.
"Off yine kalkmam gereken saatten
erken uyandım. Ne saçma" diye düşündü.
Düşünmekten uykuya geçiş anını
geciktirdiği gibi, sabah yine düşünmekten uyanıyor, yine daha da az uykusunu
almış kalkıyordu yatağından. Her sabah aynı hikaye.
Tuhaf bir güne başlangıç rutini vardı.
Banyoya gidip yüzünü yıkadıktan sonra aynaya bakar ve bir soru sorardı
kendisine. Senelerdir her sabah aynı sahne, aynı yüz ve aynı soru.
Dünyanın en basit en kısa sorusuydu
üstelik.
"ne oldu neyin var?",
"hiç bir şeyim yok iyiyim"
"emin misin"
"evet eminim"
Bu kısa dialog senelerdir bilinçsiz geçerdi aklından. Sorusu gibi cevabı da hiç değişmezdi.
Aynı kelimeler, aynı sıradanlık ve beklenen sakin bir cevapla tamamlanırdı iç konuşması. Bu şekilde güne başlama rutini sona ererdi. Hiç sorulamazdı aslında. Neden bu soruyu soruyor, neden aynı cevabı alıyor bilmezdi. Aynı banyodan çıkıp aynı yaşam rutinine geri dönerdi.
Fakat bir sabah aniden bu
rutini bozuverdi. Neden o gün bilmeden. Aynadaki ses sorunun cevabını ilk
kez olumsuz yanıtlamıştı.
"Bilmiyorum ama hiç iyi değilim"
Bu cevabı duymasıyla birlikte daha ne diyeceğini düşünemeden ayna küçük seslerle çatlamaya başladı. Hayretle aynaya bakarken hiç ummadığı kadar büyüdü sesler. Önce duvarlarda büyük yarıklar açıldı. Sonra yerdeki karolar birbirinden ayrıldı. Banyonun ortasında ışık hızıyla büyüyen bir yıkımın tam ortasında kalakalmıştı. Bağırmak istedi, sesi çıkmadı. Tavanın toz halinde üzerine dökülmeye başlaması çaresizliğini arttırmıştı. Gözlerini sımsıkı yumdu. Yıkımdan gelen sesleri duymamak icin elleriyle kulaklarını kapadı. Yapacak bir şey kalmadığını anlamıştı artık. Küçüldü, ufacık kaldı taşların arasında. Hayatı sona ererken tek bir görüntü bile geçmiyordu sım sıkı kapattığı gözlerinin önünden. Tek düşünebildiği bir an önce bitmesiydi. Sonunda önceki duyduklarına nazaran çok çok daha yüksek bir ses duydu, çığlığına engel olamadı. Kendi çığlığından sonra etrafına sessizlik hakim olmuştu. Hiç bir şey hissetmiyordu. Gözlerini yavaşça, korkarak açtı. Kendini yatağında buldu.
"Bilmiyorum ama hiç iyi değilim"
Bu cevabı duymasıyla birlikte daha ne diyeceğini düşünemeden ayna küçük seslerle çatlamaya başladı. Hayretle aynaya bakarken hiç ummadığı kadar büyüdü sesler. Önce duvarlarda büyük yarıklar açıldı. Sonra yerdeki karolar birbirinden ayrıldı. Banyonun ortasında ışık hızıyla büyüyen bir yıkımın tam ortasında kalakalmıştı. Bağırmak istedi, sesi çıkmadı. Tavanın toz halinde üzerine dökülmeye başlaması çaresizliğini arttırmıştı. Gözlerini sımsıkı yumdu. Yıkımdan gelen sesleri duymamak icin elleriyle kulaklarını kapadı. Yapacak bir şey kalmadığını anlamıştı artık. Küçüldü, ufacık kaldı taşların arasında. Hayatı sona ererken tek bir görüntü bile geçmiyordu sım sıkı kapattığı gözlerinin önünden. Tek düşünebildiği bir an önce bitmesiydi. Sonunda önceki duyduklarına nazaran çok çok daha yüksek bir ses duydu, çığlığına engel olamadı. Kendi çığlığından sonra etrafına sessizlik hakim olmuştu. Hiç bir şey hissetmiyordu. Gözlerini yavaşça, korkarak açtı. Kendini yatağında buldu.
Pencereden dışarı baktı,
gün doğuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder