Çok tuhafım bugün. Aslında tüm gün yalnız olmalı, dün'ü düşünmeliydim. Ama olsun. Biliyorum ki bir süre orada o zamanda takılı kalacağım zaten.
Seneler önce içimde dağ olup üzeri öfkeyle kapanmış acı, istediğim ama bu kadarını tahmin edemeyeceğim şekilde çıktı gün yüzüne. Hayatımda ilk kez şarap sınırını aşıp, şehrin en huzur veren balkonunda çocukluğumla oturdum dün. Çocukluğum tam da yanımda olması gereken kişiydi. İstediğim, ihtiyaç duyduğum şeyi bana yine sakince dünyanın en tatlı sofrasında sunuyordu. Yüzünde benim konuşmamı beklediğini söyleyen ifadeyle konuşuyor, anlatıyordu. Kilitli kutunun açılması için gerekli olan bir başka sihir müzikti. Utanarak sakladığım o şarkılar aslında beni anlatıp duruyordu. "Hadi" diyorlardı bana bağıra çağıra. "Çocukluğun var yanında işte. Durdurma kendini..." Nereden hangi sözcükten hangi kırgınlıktan başladım bilmiyorum ama şarabın konuşmamı nasıl değiştirdiğini hissediyordum. Kırık sözcüklerimle daha yavaş ama yine de zor anlaşılırdı dil'im..Konuştum çocukluğumun gözlerinden yine kaçarak. Kurduğum cümleleri kontrol edememeye başlamıştım. Bir süre sonra cümlelere göz yaşları da eşlik etmeye başladı o en iç acıtan şarkıyla beraber. Duyduğum satırlar beni içten içe kaç senedir ağlatmıyormuydu zaten. "....kendimi savunurken hayata büyüdüm senelerce bu yaz...." Hayatımda ilk kez gerçek anlamda ne konuştuğumu duymuyordum. Sanki ben yanıbaşımda kendimi seyrediyordum. Ağzımdan çıkanları duymuyordu kulaklarım. Hatta o kadar ki bazı cümlelerin ardından "bunu söylemedim değil mi, sadece aklımdan geçirdim" diye şaşırıyordum. Zehir aktıkça gözyaşlarım da akıyordu. Aslında o zehir bir kez akmaya başladıysa tamamdır. Kanında bedenini gezmesinden iyidir. Senelerin tozu dumanı çıkıyordu içimden. Hayalkırıklığı denilen acı üzerinden geçen uzun seneler, aşık olmak ve anne olmaktan sonra bile "yaram"olarak gizlenmeye devam etmiş meğer. Meğer artık kendimle bile konuşmuyormuşum. En yakınlarımın bile anlamayacağına emindim oysa. Çünkü dünya "sevgiden korkan" insanlardan oluşuyordu. Herkes korkardı büyük sevgilerden. Dünyadaki en güzel duyguyu şekillere sokmak isterlerdi. O yüzden susuyordum. Ta ki dün geceye kadar. Az da olsa tedirgindim ama o güzel şarap, o güzel balkon,çocukluğumun o güzel gülümseyişi bana cesaret verdi işte...Konuştum ağladım, ağladım konuştum...Yeterince hatırlayamasam da kapıyı açabildiğimi biliyorum artık. Çocukluğumsa benim ona bakamadığım kadar yüzümden ayırmıyordu gözlerini. Üzülüyor, öfkeleniyor ama en mühimi beni anlıyor, yargılamıyordu. Neden şaşırıyorsam buna? Bu yüzden onu herkesden çok sevmiyormuyum sanki. "O" yine bana kişisel tarihimizin en özel en hırpalanmış anlarını armağan ediyordu..Kendimi ona teslim etmekten mutlu avuçlarından avuçlarıma geçen güçle uykuya daldım. Gözlerimi yumalı zaten çok olmuştu..Gözlerim kapalı da olsa dünya dönüyor, döndükçe ben parmaklarımı çocukluğumun parmaklarına kenetliyordum...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder